İçeriğe geç

Kategori: Ünlü Sözleri

Ahmet Kaya Sözleri

Bu hasretlik kalır gitmez teninde! Eksilmez acılar ezik yüreğimde..

Bırak ay gitsin, sen kal bu gece…

Ah ne fayda ah ne fayda… Kefen beyaz ah ne fayda…

Ben derdimi kimseye söyleyemedim.

Tutsam şu karanlığı tutsam da yırtsam.

Bir ben kaldım, bir ben kaldım, tenhasında gecenin, avutulmamış ben.

Hesabım kalsın mahşere, elimi yıkar Giderim…

Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette..

Ağladım gözyaşlarım düştü ateşe, yine de bu yangını söndüremedim.

Dışarıda kar yağıyor, benim içime yağmur…

Kendine iyi bak.. Beni düşünme.. Su akar yatağını bulur..

Parmak uçlarına değen sıcaklık, incinen bir hayatın yarasıdır.

Sakin göllerin kuğusuyduk, olmasaydı sonumuz böyle.

Söyle yağmur söyle. Değmeden yüreğime. Söyle gökyüzüne. O nerde…

Gözüm yaşarıyor yüreğim yanıyor, olmasaydı sonumuz böyle…

Sensiz geçmiyor bu günler biliyor musun…

Şimdi saat yokluğunun belası, sensiz gelen sabaha günaydın..

Şimdi bütün iyi niyetlerimi, bir bir yargılayıp asıyorum…

Beni bilimle anla iki gözüm felsefeyle anla ve tarihle yargıla.

Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya, bu hep böyle böyle gider mi.

Yalnızlığım benim pasaklı kontesim, ne kadar rezil olursak o kadar iyi...

Sırtını duvara yaslar, sırtını ağaca yaslar susarsın. Sen artık hiçbir sözü, hiçbir sözü kaldıramazsın.

Hey gönül gene bu gece, kederim geceden yüce. Gel susalım beraberce, böyleymiş kara yazımız.

Kırmızı rujlu sokakların, aşağılık pazarlıkların, adı anılmayacak benle. Bir çiçeğim halk ormanında fışkırdım, başkaldırıyorum.

Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi, yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi.

Kokunu verirken vazomda güller, yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.

Giderim buralardan, giderim bir akşam üstü… Umurunda olmaz, umurunda olmaz, umurunda olmaz bilirim…

Giden bu yolculardan, en çok ben şanssızım. Ne kadar çok yaşadıysam, o kadar çok yalnızım.

Çeketimi yağmurlara astığımdan beri, tehlikeli şiirler yazar dünyaya sataşırım. 

Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin, ki bu yaşlar utangaç boynunun kolyesi olsun…

Bazen bir uçurum kalır, bazen de martıların ardından. Velvele koparan bir leş kalır, bir intihar gibi puşt olunca sevdalar.

Firarilerin uzmanı olmuşum, bütün telsizlerde adım okunur..

Haykırsam duyamazsın. Çağırsam gelemezsin. Yürekten sevemezsin sen.

Sonbahar damlardı damlarımıza, biz seninle sararırdık. Aydınlanlansın diye şu kirli yüzler, biz durmadan şavaşırdık.

Acılardan arta kalan işte bu bakışlarmış. Buğu diye gözlerimde, gün batımı bulutlarmış…

Geçip karşımda dursan. Hem bağırsan hem de kızsan. Beni kaleş/kaleşnikof ile vursan. Yine senin derdindeyim.

Bu dağlara bu yollara, toz eyledi aşk beni. Ben yanarım aşk için, ben yanarım gül için.

Sanki gökten kar yerine kan yağıyor, kar altında üşümüş bir çocuk ağlıyor. Yaşlı gözleriyle bana bakıyor, akan gözyaşını içesim gelir.

Ben klasik bir kadere teslim olmak istemiyorum ve öldükten sonra değil, şimdi anlaşılmak istiyorum.

Bana böylesi garip duygular bilmem neye gelir, nereye gider döndüm işte acı yüreğimden beynime sızar, Bu Günde Ölmedim Anne.

Artık sigarayı günde üç pakete çıkardım. Olsun gözüm olsun. Ne olacaksa olsun!

Firarilerin uzmanı olmuşum, bütün istasyonlarda afişim durur, beni bir çocuk bile vurur…Dibine vurmuş gecelerden geldim, yalanım yok. Bir cebimde küfür, bir cebimde çocuklara şekerle yaşadım. Hepinizin gurbetindeyim şimdi.

Dostum dostum güzel dostum. Bu ne beter çizgidir bu. Bu ne çıldırtan denge. Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe.

Dibine vurmuş gecelerden geldim. Yalanım yok. Bir cebimde küfür, bir cebimde çocuklara şekerle yaşadım. Hepinizin gurbetindeyim şimdi…

Dostlukmuş.. Ölüme yürümekmiş.. Üstüne titremekmiş.. Vefaymış! Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış!

İhanetin zincirini tutan utansın. Dönüp arkasına bakan utansın. Dost diye bağrıma bastığım insanlar, arkamı dönünce vuran utansın. 

Varsın böyle geçsin yabancı günler, varsın canımı yaksın yine yalnızlık. Seninle doluyken baktığım dünler, yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.

İki damla gözyaşımla satıldım pazarlarda, kırdılar yüreğimi kırdılar azarlarla, sürgünlere yolladılar sabah dörtte yağmurlarla; Ben yandım, siz yanmayın ALLAH aşkına…

Dün gece gördüm düşümde, seni özledim anne. Gözlerinden akan bendim. Düştüm göğsüne, söyle canın yandımı anne..

Sensiz geçmiyor bu günler biliyor musun. Yüreğine beni, beni soruyor musun? Öyle yalnız, yalnız kaldım biliyor musun, türküler söyledim sana duyuyor musun?

Yanımdasın susuyorsun. Susuyor konuşmuyorsun. Bakıyor görmüyorsun. Dokunsan donacağım. İçimde intihar korkusu var. Bir gülsen ağlayacağım, bir gülsen kendimi bulacağım.

Ben hep uçurum kıyılarında dolaşmayı, hep rüzgara karşı koşmayı, uğultulu bir hayatın sesini ve öfkesini ciğerlerimde hissetmeyi, aşkı, devrimleri, başkaldırmayı, muhalif olmayı cesareti sevdim. Ve böyle yaşadım.
Click to rate this post!
[Total: 2 Average: 5]

Neyzen Tevfik Sözleri

Şüphemin dalgaları her dini boğdu, aştı, gönlümün yolları gittikçe karanlıklaştı. 

Hayat üç buçukla dört arasındadır; ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın.

Cehaletten serîr-i hakimiyyet çöktü alçaldı, hulasa mülk-ü milletten kuru bir iskelet kaldı. 

Sen takıl da peşine bir sürü ehl-i tarabın, korkmadan gir kanına hikmetin, aşkın şarabın! 

Göbekler perçin olmuş, hava geçmez aradan, bozulmayacak kız mı var, sen haber ver paradan.

İnanmaz ilme, takdire, kulak asmaz tedabire, pes-ü belasını görmek gelir güç çünkü hınzire. 

Boş kafa gezdiren seyyahlar gibi, keşkülünün delik çıkmasın dibi, ariften anlasın seçsin garibi, hakikat yolunda yorulmuş olsun. 

İyi bak kabına, olmasın delik, boşuna taşırsın, gider gündelik. Anında olmalı, ettiğin iyilik, alem duysun diye, inayet etme.

Yüz bin leyla doğar alemde her gün, senin aradığın zevk, sefa düğün. Tutacağın işi önceden düşün; daha ilk adımda nedamet etme. 

Felsefemdir kitab-ı imanım, taparım kendi ruhumun sesine. Secde eyler hakikatim her an, kalbimin ateş-i mukaddesine.

Kapılmışım ak oduna bir kere, katlanırım her bir cefaya, cevre uğraya uğraya devirden devre bütün kainatı aşarak geldim. 

Gözünü aç daha meydan var iken, dizginin cambaz elinde neyzen! Girmedim ya kapısından baktım, cenneti at pazarı sandım ben.

Rakı, şarap içiyorsam sana ne? Yoksa sana bir zararı içerim. İkimizde gelsek kıldan köprüye, ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Duysun aşkın elindeki rebabı, okusun alnında çile kitabı, neyzen gibi günahının hesabı, mezara girmeden sorulmuş olsun.

Kapılmışım ak oduna bir kere, katlanırım her bir cefaya, cevre uğraya uğraya devirden devre bütün kâinatı aşarak geldim. 

Sevdanın oduna pek güvenilmez, tutuşursan eğer kolay sönülmez. Bu yolun hükmüdür geri dönülmez, canına kıymazsan seyahat etme. 

Be soysuz! Namaza durduğun yönü bilirsin de, kıble diye, secde edip alnını koyduğun toprağı neden söylemezsin vatan diye?

Dudağında yangın varmış dediler, ta ezelden yayan koşarak geldim. Alev yanaklara sarmış dediler, sevda seli oldum; taşarak geldim. 

Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer içsen de tükenir içmesen de, bu yüzden hayattan tat almaya bak: Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da.

Sanma ki ciddiyet ile sarf ederim sanatımı, ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir. Bezmi meyde sühefanın saza meftun oluşu, nazarımda su içen eşeğe ıslık gibidir.

Bi-namaz deyip beni Hak’tan uzak gören, sığmaz senin hayaline mihrap ü mübrem. Sen sade beş vakitte ararsın Allah’ını, ben her zaman onunla emin ol beraberim. 

Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın? Maliye bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemidir. Neyzen: “Maliye vekili değilim ki, çalarken zevk alayım.

Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler; kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! Dediler. Künyeni almak için, partiye ettim telefon; bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler…

Yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü. Ben gönlümü sana verdim götürü. Sana meftun olduğumdan ötürü sarhoş oldum neyzen, coşarak geldim.

Çıkmıyor bir an ciğerden, geldi sevda hançeri. Hakkın aşkına esir ol, doğum günlerden beri zikreylerim ismini ben gal-u beladan beri. O kadar yandım yakıldım unuttum her yeri.

Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi, çağlayan gözyaşı mı, yoksa ki hicran seli mi? İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi? Çevrilir dest-i kaderle bu şu’unun fili mi?

Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü. Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden, softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü. Kara bir kinle taassub pusudan çıktı yine, yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü.

Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe, süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre cahilin korku kokan defterini tanrı düre! Marifet mahkemesinde verilen hükme göre, cennet iflas eder, efsane-i adem de geçer.

Bir günahkâr insanım ben, yok yüzüm Peygambere. İstemem bir türlü gitmek, böyle huzur mahşere. Tesadüf eylerim derken, belki bir gün rehbere, düşmüşem elsiz ayaksız, bak aslan-ı haybere. 

Göründü memleketin iç yüzü, çöktüyse temel. Şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın. Tükürür zannederim çehremize, vatanın tarihi.

Kim demiştir kanun alınmıştır ayakaltına, böyle bir halin vukuunda hamiyyet çiğnenir. Devleti yolsuz görenler halt eder bir beldede, kaldırım olmazsa kanun-ı hükûmet çiğnenir.

Yamansın her zaman aldattın beni, kâh düşürdün kahi kaldırdın felek! Mecnun’sun diyerek Leyla peşinden, ıssız vadilere saldırdın felek!

Istırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer, ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer, gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer, devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer, gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer.

Ney susar, mey dökülür, gulgule-i cem de geçer, ibret aldın, okudunsa şu yaman dünyadan, nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan.niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan, önü yoktan, sonu boktan, bu kuru da’vadanutanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.
Click to rate this post!
[Total: 3 Average: 5]